Öncelikle belirtmeliyim ki, “Merkezî hükümet” müdahale etmemiş olsaydı, “Yerel hükümet başkanı” bu işi çoktan tamamlamıştı. Aslında hemen hemen her şey bitmişti. Yine de hâlâ çaba sarf ediyor ve elinden geleni yapıyor. Son olarak halka maske dağıtmaya karar verdi. Kucaklama meraklısı olduğu için, otobüslere ve metrolara binen vatandaşlara doğrudan yüz yüze temasla bu maskeleri verecek. Ancak yüz binlerce kişiye dağıtmak hiç de kolay değil. Bu nedenle vatandaşların bir arada kalmasını sağlamak için otobüs seferlerini azaltmak ve metrolardaki sekiz vagonu dört vagon haline indirmek daha mantıklı olacak… Dağıttığına dair bir fotoğraf henüz göremedik ama yalan söylemekten uzak birisi, dolayısıyla gerçeği saklamaya niyeti yok. Geçen gün koli keserken gözlerime rastladı; büyük mü, yoksa küçük mü paket yapmalıydı? Malzeme eksik çıkmış ama bu önemli değil, sonuçta bu bir prototip. Yeni model uzay teknolojisine dayanan bir şey. Malı tamamlayın, arka tarafa ‘tanı kiti’ mi koysak acaba? Hayır, bu maliyetli olur. O halde bir çay paketi ve bir de kâğıt mendil ekleyelim. Neyse ki umut verici bir haber geldi; “Merkezî hükümet”, belediyelerden yaptığı kesintiyi kaldırmış. Bu, 500 milyonun “Yerel hükümet”in kasasına gireceği anlamına geliyor. Bu parayla birkaç ihalenin üstesinden gelmek mümkün.
İkinci olumlu gelişme ise “Merkezî hükümet”in maskeleri vatandaşa adrese teslim ücretsiz bir şekilde dağıtmaya başlaması. “Hemen ilan ver çömez, bunu duyuralım ki maske parası bize girmesin boş yere…” diyerek harekete geçtiler. Nihayet, merkezî hükümet yerel hükümetle bir etkileşim kuracak ama ne zaman, bilinmez.
“Yerel hükümet” başkanına otobüs sefer sayılarının azaltılmamasını ve iptal ettiği hatlarla ilgili kararları geri almasını, ayrıca metrolardaki vagon sayılarının azaltmaması gerektiğini sürekli hatırlatmaya çalışıyoruz ama adam bildiğini okuyor. Nihayetinde bana “Virüsten ölen ve ölecek olan her İstanbullunun sorumlusu sensin” dedirtti. Durmuyor. Sanki toplu cinayetin faili olmaya yemin etmiş gibi görünüyor. Tam bu sırada, FETÖ elebaşı olan kişinin talimatına dair bir duyum aldık. “Sözünüzün geçtiği tüm belediyelerde hizmeti aksatın. Erdoğan’ın gitmesi Türkiye’de koronavirüsün yayılmasına bağlı.” Fetullah’ın bu tutumu bize sürpriz değil; zira onun tarihi boyunca birçok olayı var.
Fetullah Gülen’in babası Ramiz Gülen, Erzurum Pasinler’e bağlı Alvar köyünde imamlık yapmaya giderken, o dönemde Fetullah 12 yaşlarındadır. Köyde her yeni gelen imam için bir “bela” çıkar; imamın vaazlarına itiraz eden biri mutlaka bulunur. Fetullah’ın babasının da Salih adında bir belalısı vardır. Zaman geçtikçe bu ikilinin arasındaki husumet artar, ancak daha 12 yaşındaki Fetullah, Salih’e daha fazla kinlenmiştir. Bir Cuma günü cemaat camide toplanmışken, Fetullah kürsüye çıkarak vaaz vermeye başlar. O dönemdeki ‘münafık Salih’ hikayesini anlatmıştı. Bu durum, camide gerginliğe yol açar ve Salih, Fetullah’ı dövmeye çalışırken cemaat araya girer. Bu olay, onun karakterinin ne denli çarpık olduğunu gözler önüne seriyor. Üstelik, kaleme aldığı “Küçük Dünyam” adlı kitapta bunu anlatırken utanmadan yalan söylediğini de belirtmişti.
Fetullah Gülen henüz 16 yaşındayken, Erzurum’da medresede talebe iken Alvarlı Efe hazretlerinin torunu olan Sadi Mazlumoğlu’ndan Arapça ders almaya başlar. Yaşları birbirine yakın olmasına rağmen, çok genç yaşta Sadi’nin popülerliğini çekemeyerek bir gün gizlice jandarmaya gidip ona “Atatürk’e sürekli hakaret ediyor” iftirasında bulunur. Jandarma, Mazlumoğlu’nu tutuklayınca, Erzurum halkı Sadi’yi jandarmanın elinden kurtarmak üzere toplanır. Bu tür davranışları çok fazla, sayfalara sığmaz. 7 yaşında neyse, 70 yaşında da o; bu yüzden “Koronavirüs yayılsın ki Erdoğan başarısız olup gitsin” demekten çekinmeyecek kadar ahlaktan yoksun bir kişilik taşıyor. Şimdi insanın içi şüphe doluyor; acaba, bu talimatın İstanbul’da uygulanmasına dair izlenimimiz neden bu kadar güçlü?