SON DAKİKA HABERİ: İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Baro Başkanı ile yönetim kurulu üyeleri hakkında “Terör örgütü propagandası yapmak” ve “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” suçlarıyla ilgili resen bir soruşturma başlattığını duyurdu. Başsavcılığın yaptığı açıklamada, içerisinde “PKK terör örgütü mensupları Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’i övücü nitelikteki sözlerin yanı sıra, sözde gazetecilik faaliyetleri ve gazeteci kimlikleri nedeniyle bu kişilerin öldürüldükleri yönündeki yanıltıcı bilginin yayılması” tespitine yer verildi.
Açıklamada, “İstanbul Baro Başkanı ve yönetim kurulu üyeleri hakkında Cumhuriyet Başsavcılığımızca ‘Terör örgütü propagandası yapmak ve halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak’ suçlarından resen soruşturma başlatılmıştır” ifadesi yer aldı. Bu durum, Türkiye’de hukuk ve güvenlik tarafından izlenen süreçler konusunda dikkat çekici bir gelişme olarak değerlendirilmektedir.
NE OLMUŞTU?
Önceki günlerde, İstanbul Barosu, Suriye’de etkisiz hale getirilen PKK/YPG’li teröristlerle ilgili bir açıklama yaparak Türkiye’yi savaş suçu işlemekle suçlama girişiminde bulunmuştu. Baro, terör örgütü adına gazetecilik yapan Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in ölümünü, “basın mensuplarının hedef alınması” olarak nitelendirirken, bu kişilerin ‘terör örgütü üyesi olmak’ suçundan yakalama kararının var olduğu bilgisi ortaya çıktı.
Bazı basın mensuplarına yansıyan verilere göre, gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin, 19 Aralık 2024’te Suriye’de meydana gelen bir olay sırasında uğradıkları saldırıda hayatlarını kaybetmişlerdir. Bu durum, özellikle çatışma bölgelerinde basın mensuplarının hedef alınması meselesini yeniden gündeme getirmiştir. Baro, böyle bir durumu uluslararası insancıl hukuk çerçevesinde ve Cenevre Sözleşmeleri bağlamında ele almakta ve bu tür olayların kabul edilemez olduğunu vurgulamaktadır.
Bu gelişmeler ışığında, İstanbul Barosu ve başkanı ile yönetim kurulu üyelerinin yargı süreci, Türkiye’nin iç siyasetinde ve toplumsal algısında önemli etkilere yol açabileceği tahmin edilmektedir. Soruşturmanın detayları ve ilerleyen günlerde gerçekleşecek adli süreçlerin nasıl ilerleyeceği merakla beklenmektedir. Türkiye’de insan hakları ve ifade özgürlüğü konusunda yürütülen tartışmaların da bu olayla birlikte yeniden alevlenmesi muhtemeldir. Ayrıca, İstanbul Barosu’nun tutumu ve açıklamaları, terörle mücadele konusundaki görüşlerin ve uygulamaların değerlendirilmesinde bir referans noktası haline gelebilir.
Ayrıca, uluslararası toplumun bu tür durumlara nasıl yaklaştığı ve baroların, gazetecilere yönelik yaklaşımı, basın özgürlüğü açısından nasıl bir etki yaratacağı üzerinde durulması gereken diğer noktalardır. Türkiye’nin bu meselede alacağı tavır, hem iç politika hem de uluslararası ilişkiler açısından önemli bir belirleyici olacaktır.