Mevlüt Karakaya’nın açıklamalarında önemli başlık ve değerlendirmeler öne çıkıyor. Öcalan ile görüşen Demokrat Parti (DEM) temsilcilerinin yaptığı açıklamalara değinen Karakaya, genel başkanlarının Meclis açılış gününde DEM Partililerle gerçekleştirilen temasa ve sonrasındaki grup toplantılarında yaptığı çağrıların bu süreci hızlandırdığını vurguluyor. Kamuoyunda bu konunun yoğun bir biçimde tartışılabilir hale gelmesi, çağrının devlet politikası çerçevesinde sürdürülmesi ile mümkün oldu. Karakaya, bu bağlamda genel başkanlarının bu konudaki değerlendirmenin de dikkatle beklenmesi gerektiğini belirtiyor.
Türkiye’nin PKK ile olan mücadelesinin üzerinden 40 yıl geçtiğini anımsatan Karakaya, bu sürecin bedelinin sadece canlar değil, aynı zamanda maddi kayıplar olarak da ödenmiş olduğunu ifade ediyor. Türkiye’nin, terörle yürüttüğü mücadelede kaybedilen canların yanı sıra maddi külfetlerin de göz önünde bulundurulması gerektiğini savunuyor. Sadece ekonominin konuşulması yerine, bu süreçte yaşanan kayıpların da dikkate alınması gerektiğinin altını çiziyor. Karakaya, iç güvenlik sorunlarının büyük ölçüde çözüldüğünü, ancak terörün dışarıda, özellikle de güney sınırları civarında, uluslararası aktörlerin de desteğiyle yeniden bir tehdit oluşturmaya başladığını belirtiyor.
PKK’nın uzantıları olarak anılan YPG’nin Türkiye’ye karşı düşmanca tutumlarını sürdürdüğünü ifade eden Karakaya, bu grupların niyetinin Kürt halkını temsil etmediğini, aksine başka güçlerin maşalığını yaptıklarını dile getiriyor. Türkiye’deki Kürt nüfusun, tarihi bağlar ve akrabalık ilişkileri ile güçlü bir kardeşlik bağının olduğunu vurgulayan Karakaya, geçmişte görev yapan Cumhurbaşkanları arasında, 12’sinin 6’sının Kürt kökenli olduğunu hatırlatarak, bu durumun toplumun içindeki kardeşlik anlayışını güçlendirdiğine inanıyor.
Karakaya, Türkiye’deki büyük şirketlerin çoğunun Kürt kökenli bireyler tarafından kurulduğunu belirterek, Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananları eleştiriyor. Diğer cezaevlerinde de benzer insanlık dışı muamelelerin yapıldığını örnekleyerek, bu dönemde yaşananların herkes tarafından unutulmaması gerektiğini hatırlatıyor. Türkiye’nin şu an çok önemli bir aşamadan geçtiğini ve 100 yılın fırsatının kapıda olduğunu düşünüyor. Ülkenin enerji ve kaynaklarını kendi gelişimine harcayarak daha refah bir toplum oluşturma fırsatını yakaladığını vurguluyor.
ESED’İN İSRAİL İLE GİZLİ İŞ BİRLİĞİ ORTAYA ÇIKTI
Mevlüt Karakaya, Türkiye’nin Suriye’deki durumunun yanı sıra rejim güçleri ile İsrail arasında gizli bir iş birliği olduğunu iddia ediyor. Suriye’nin toprak bütünlüğüne önem veren tek ülkenin Türkiye olduğunu savunurken, burada bazı güçlerin durumdan yararlanarak Türkiye’yi parçalamaya çalıştığını belirtiyor. Esed rejiminin rusya ve İran ile iş birliği yaparak uluslararası alanda güç kazandığını aktarıyor.
“TÜRKİYE BÖLGENİN SAHİBİ”
Karakaya, Türkiye’nin diplomasi ve güvenlik alanında güçlü olduğunu, ekonomisinin de oldukça sağlam olduğunu ifade ediyor. Ülkenin bölgedeki etki ve otoritesini her fırsatta vurgulayan Karakaya, iç cephe çağrılarına rağmen Türkiye’nin bölgenin sahibi olduğunu belirtiyor. Cumhurbaşkanı ve Bahçeli’nin artık CHP’ye çağrıda bulunmadığını, bunun yerine DEM Parti’ye yönlendiklerini ifade ediyor.
SURİYE’DE NE YAPILMASI GEREKİYOR?
Suriye’nin en büyük probleminin devlet otoritesinin olmaması olduğunu söyleyen Karakaya, burada bir an önce bir anayasal düzenin kurulması gerektiğini savunuyor. Suriye topraklarının bütünlüğünü sağlayan bir anayasanın