Güneş’e en yakın 7. gezegen olan ve 5’i büyük toplam 28 uydusu bulunan Uranüs, bilim insanları tarafından düşünülenin aksine “ölü bir gezegen” olmayabileceği keşfedildi.
Yeni bulgular, Uranüs ve onun beş büyük uydusunda okyanuslar ve yaşamı destekleyebilecek koşulların var olabileceğini ortaya koyuyor. Uzun yıllardır Uranüs hakkında bildiklerimiz, NASA’nın Voyager 2 uzay aracının yaklaşık 40 yıl önce topladığı verilere dayanıyordu. Ancak bu verilerin incelenmesi, gezegenin ve uydularının durumu hakkında yanlış bilgiler edinilmesine yol açmıştı.
Yıllar önce Voyager 2’nin Uranüs’ten gönderdiği fotoğraflar, 1986 yılına aitti ve o dönemde bilim insanlarının gezegen ve uyduları hakkında ufkunu genişletmişti. Voyager 2’nin bu gezegenle ilgili verileri, Uranüs ve uydularının inaktif olduğunu ve yaşam için uygun bir ortamın bulunmadığını göstermekteydi. Ayrıca, gezegenin çevresindeki manyetik alanın da bozulmuş olduğu, bunun oldukça tuhaf bir görünüm sergilediği belirlenmişti.
Uzay aracının topladığı veriler, Uranüs’ün çevresinde oluşan gaz ve diğer malzemelerin, gezegenin okyanusları veya jeolojik faaliyetlerinden kaynaklanıyor olabileceğini düşündürüyordu. Ancak Voyager 2, bu konuda herhangi bir kesin bulgu elde edememiş ve Uranüs’ü “ölü” bir gezegen olarak değerlendirmişti. Bu nedenle Uranüs, Güneş sistemindeki diğer gezegenlerden farklı bir nitelik taşımaktaydı.
Yeni analizler, yıllardır süren bu gizemi çözmüş görüyor. Gözlemler, Voyager 2’nin Uranüs’ü “kötü bir gün” ziyaret ettiğini gösteriyor. Araştırmalar, uzay aracının Uranüs’ü incelediği dönemde gezegenin güçlü bir güneş fırtınasının etkisi altında olduğunu ve bu nedenle manyetik alanın bozuk algılandığını ortaya koyuyor. University College London’dan Dr. William Dunn, 40 yıl boyunca Uranüs ile ilgili sahip olduğumuz yanlış bilgilerin altını çiziyor ve yeni bulguların, gezegenin sisteminin düşündüğümüzden çok daha ilginç olabileceğini ifade ediyor:
“Yeni bulgular, Uranüs’te yaşam için gerekli koşullara sahip uydular olabileceği ve yüzeylerinin altında okyanusların bulunabileceğini ortaya koyuyor.”
Linda Spilker, Voyager programında uzun yıllar çalışan bir bilim insanı olarak, Uranüs’ten gelen yeni verilerden büyük bir heyecan duyduğunu belirtiyor. Spilker, 1986 yılında topladıkları verilere geri dönüp bakmanın ve yeni sonuçlar elde edilmesinin heyecan verici olduğunu ifade ediyor:
“Sonuçlar büyüleyici. Uranüs’te yaşam potansiyeli olduğunu görmekten büyük heyecan duyuyorum.”
Aynı şekilde, Dublin Advanced Studies’den Dr. Affelia Wibisono da eski verilerin tekrar incelenmesinin önemine dikkat çekiyor. Wibisono, “Geçmiş verilere tekrar bakmanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor; çünkü bazen bu verilerin arkasında gizlenen yeni olgular olabilir ve bu, uzay keşif misyonlarının geleceğini etkileyebilir,” diyor.
NASA, bu doğrultuda yeni misyonlar planlıyor. Gelecek Uranüs Orbiter ve Probe misyonu, gezegenin işleyişini yeniden incelemek amacıyla başlatılacak. NASA’dan Dr. Jamie Jasinski, geçmiş verilerin göz önünde bulundurulması gerektiğini vurguluyor:
“Gelecekteki uzay aracını, Voyager 2’den gelen eski verilere göre şekillendirdik fakat bu verilerin toplanması sırasında olağan dışı koşullar söz konusuydu. Geleceğin uzay aracını, yeni keşifler için ihtiyaç duyduğumuz özelliklere göre yeniden tasarlamalıyız.”
NASA’nın yeni Uranüs misyonunun 2045 yılında gezegenle ilgili daha geniş kapsamlı sonuçlar ortaya çıkarması bekleniyor.