Dairenin aldığı karara göre, bir çağrı merkezi işletmecisi, burayı arayan kişilerin ad, soyad, adres, telefon numarası ve kredi kartı bilgilerini, o kişilerin rızası olmadan kaydetmiştir. Bu durum, kişisel verilerin hukuka aykırı bir şekilde istenmeyen bir biçimde ve rıza olmaksızın toplanması anlamına gelmektedir.
Bu usulsüz veri kaydetme işlemini fark eden bireyler, durumu Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcılığı’na bildirmiştir. Başsavcılık, işletmeci hakkında Türk Ceza Kanunu’nun “kişisel verilerin kaydedilmesi” ile ilgili 135/1. maddesi kapsamında 1 yıl ile 3 yıl arasında hapis cezası talep eden bir kamu davası açmıştır. Bu süreç, kişisel verilerin korunması açısından son derece önemli bir davadır ve benzer olayların diğer işletmecilere de gözdağı vermesi amaçlanmaktadır.
Davayı yürüten Afyonkarahisar 6. Asliye Ceza Mahkemesi, sanığın işlediği suçun doğruluğunu tespit ederek, 2 yıl 3 ay hapis cezası vermiştir. Ancak sanık, eyleminin kişisel verilerin hukuka aykırı bir şekilde kaydedilmesi değil, ticari amaçlarla bilgilerin tutulması olduğunu savunarak bu karara itiraz etmiştir. Bu durum, mahkeme sürecinin devam etmesine ve yasal zeminde çeşitli tartışmaların yaşanmasına neden olmuştur.
İtirazın ardından, Yargıtay 12. Ceza Dairesi, sanığın temyiz talebini değerlendirerek, oy birliğiyle yerel mahkemenin kararını onayarak, Afyonkarahisar 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nin verdiği cezanın yasal düzenlemelere uygun olduğunu belirlemiştir. Yargıtay’ın bu kararı, kişisel verilerin korunması konusunda yargı sisteminin katı bir tutum sergilediğini göstermektedir.
Yargıtay Dairesi’nin kararında, sanığın şikayetçi ve mağdurlara ait kişisel verileri, yani ad, soyad, adres, telefon numarası ve kredi kartı bilgilerini, bu kişilerin rızası olmadan kaydettiği net bir şekilde vurgulanmıştır. Bu eylem, TCK’nın 135/1. maddesi uyarınca suç olarak düzenlenmiştir. Yargıtay, davada elde edilen belgeler ve bilgiler ışığında, yerel mahkemece sanığa verilen cezanın sağlam verilere dayandığını ve bu bağlamda mahkumiyet kararında hukuka aykırılık bulunmadığını belirtmiştir.
Sonuç olarak, bu dava, kişisel verilerin korunmasının önemi ve yasal düzenlemelerin ne denli etkili bir biçimde uygulanması gerektiği konusunda örnek teşkil etmektedir. İşletmelerin, müşteri verilerini toplarken ve saklarken bu tür yasal düzenlemelere uyum sağlamaları, hem hukuksal açıdan hem de toplumsal güvenin yeniden tesis edilmesi açısından son derece önem arz etmektedir. Bu tür olayların medya ve kamuoyunda yankı bulması, toplumun, kişisel verilerin korunmasının gerekliliği konusunda daha bilinçlenmesine katkı sağlamaktadır.