Muhsin Yazıcıoğlu, 2009 yılında hayatını kaybettiği trajik helikopter kazası sonrasında, dönemin Kahramanmaraş Valisi Mehmet Niyazi Tanılır da dahil olmak üzere üç kamu görevlisine yönelik “görevi kötüye kullanma” suçlamasıyla bir dava açılmıştı. Bu süreçte, sanıklara toplamda 1 yıl 2 ay hapis cezası verildi. Ancak, bu cezaların uygulanabilirliğini sorgulayan gelişmeler, 2021 yılında alman karardan sonra ortaya çıktı.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na taşınan dava dosyası, zaman aşımına uğradı. Bu durum, mahkemenin verdiği kararın geçerliliğini yitirmesine ve sanıkların cezalarının düşmesine yol açtı. Dolayısıyla, yaşanan bu olay, hem yargı sürecinin ne derece etkin olduğunu hem de kamu görevlilerinin eylemlerinin sonuçlarını sorgulatan önemli bir noktayı ortaya koydu.
FETÖ İDDİASI
Yazıcıoğlu’nun içinde bulunduğu helikopter kazası, sadece bir kaza olarak değerlendirilmedi. 2009 yılında gerçekleşen bu olay sonrası, Yazıcıoğlu ve birlikte bulunduğu 5 kişinin hayatını kaybetmesi, Türkiye’deki siyaset ve kamu güvenliği alanında farklı tartışmalara yol açtı. Bu kapsamda, toplamda 9 üst düzey kamu görevlisi hakkında suçlama yapıldı. Bu sanıklar arasında dönemin Jandarma Genel Komutanlığı Bilgi Sistemleri Teknisyeni, Sivil Savunma Müdürü, Emniyet İstihbarat Şube Müdürü gibi yüksek rütbeli yetkililerin yer alması dikkat çekiciydi.
Yazıcıoğlu ailesinin avukatı, kazanın ardında FETÖ terör örgütünün olduğuna dair ciddi iddialar ortaya atıldı. Avukat, bu helikopter kazasının bir suikast olarak planlandığını ve bunun sonucunda Yazıcıoğlu’nun hedef alındığını savundu. Türkiye’deki siyasi atmosfer ve güvenlik sorunlarının çerçevesinde değerlendirildiğinde, bu tür iddiaların büyük bir yankı uyandırması ve toplumda derin bir endişe yaratması kaçınılmazdı.
Bu süreç, sadece ilgili sanıklar ve kazada hayatını kaybedenlerin aileleri için değil, Türkiye’nin genelinde adalet mekanizmasının işletilmesi açısından da oldukça kritik bir anlam taşıyor. Suikast teorileri ve kamu görevlilerinin sorumluluğu konularında yürütülen tartışmalar, yargının ne denli etkili bir şekilde işlediğini sorgulayan başka bir boyutu da birlikte getiriyor. Bu noktada, toplumun yargıya duyduğu güven, adaletin sağlanması ve hukukun üstünlüğü anlayışını artıracak unsurlardan biri olarak ön plana çıkıyor.
